İmkansızın Şarkısı - Haruki Murakami
- Roman & Hikaye & Öykü
- 640 Kez Görüntülendi
- 551 İndirme
Merhaba değerli takipçilerimiz, imkansızın şarkısı – Haruki Murakami kitabını pdf olarak sitemizden aratan ziyaretçilerimiz için yüklendi. Dilerseniz sitemizden okuyabilir dilerseniz yandex üzerinden indirebilirsiniz.
İmkansızın Şarkısı – Haruki Murakami kitabından alıntı;
Geçmişten söz ettiğimde, kastettiğim en fazla yirmi yıl öncesi ve ben o dönemde bir öğrenci yurdunda kalıyordum. On sekiz yaşındaydım ve üniversiteye yeni girmiştim. Tokyo’yu hiç bilmiyordum ve ilk kez yalnız yaşayacağım için kaygılanan ailem bana bu yurdu bulmuştu. Burada yemek veriliyordu ve birtakım kolaylıklara sahipti, böylece benim gibi on sekiz yaşında ve deneyimsiz bir genç pekâlâ başının çaresine bakabilirdi bu yurtta. Gerçi işin bir de parasal yönü vardı. Yalnız yaşayacak olsam, yurtta kalmasam çok daha pahalıya mal olurdu. Bir şilte ile bir başucu lambası yeterliydi, başka bir şey satın almak gerekmiyordu. Eğer yapabilseydim bir daire kiralayıp dilediğim gibi yaşamayı yeğlerdim, ama kayıt harçları ve bu özel üniversitenin giderleri, üstüne bir de aylık geçim param düşünüldüğünde aileme direnmek hakkına sahip değildim. Üstelik, yaşayacağım yerin benim için pek bir önemi yoktu zaten.
Bu yurt, şehrin yüksek bir yerindeydi ve manzarası güzeldi. Geniş arazisinin etrafı beton bir duvarla çevriliydi. Kapıdan girince kendini, göğe dimdik uzanan kocaman bir keyaki ağacının karşısında buluyordun. En az yüz elli yıllıktı. Ağacın altında durup başını kaldırdığın zaman gökyüzünü göremiyordun, dallar öylesine sıktı.
Beton dökülmüş yol, bu koskocaman ağacın çevresini dolandıktan sonra düz bir çizgi halinde iç avluyu kesiyordu. İki yanda, birbirine paralel, iki katlı betonarme iki bina yükseliyordu. Bunlar çok pencereli büyük yapılardı, dışarıdan bakıldığında ya dairelere dönüştürülmüş bürolara ya da tam tersi bürolara dönüştürülmüş dairelere benziyordu. Ancak hepsi doğru düzgün yaşanabilir yerlerdi, kötü bir görüntüleri yoktu. Ardına dek açık pencerelerden radyo sesi yayılıyordu. Perdeler, güneşten solmaması için krem renkteydi.
Karşıda, yolun ucunda tek katlı ana bina vardı. Giriş katında banyolar ve yemekhane; birinci kattaysa büyük bir konferans salonu, birkaç toplantı salonu, bir de, kimsenin ne işe yaradığını bilmediği bir tören salonu bulunuyordu. Öğrencilere ayrılmış üçüncü bina da ana binanın yanındaydı.
O da iki katlıydı. Bahçe genişti ve çimenliğin tam ortasına dikilmiş bir döner fıskiye, güneş ışınlarını yansıtarak, durmadan dönüyordu. Ana binanın arkasında futbol ve beyzbol alanları, bir de yarım düzine kadar tenis kortu bulunuyordu. Her şey kusursuzdu.